Truths about life that it is hard to admit. (Hayatla ilgili kolay itiraf edilmeyen gerçekler)

18) YOU WILL DIE- (ÖLECEKSİNİZ)

You are going to die and have no idea when. Remind yourself every day that each day is a gift and you should make the most of blessing given to you.

(Hiç önceden kestiremediğiniz bir zaman öleceksiniz. Kendinize yaşadığınız her bir günün bir lutüf olduğunu hatırlatın ve bugünün nimetinden en fazla yararlanmaya bakın)

17) YOUR LOVED ONES WILL DIE – (SEVDİĞİNİZ İNSANLAR ÖLECEKLER)

Everyone you love is going to die and you have no idea when. Love them and care for them because you do not know when it might end for you or them.

(Hiç önceden kestiremediğiniz bir zamanda her bir sevdiğiniz insan ölecek. Onlara değer verin ve sevin çünkü onlar veya kendiniz için en son ne zaman görüşeceğiniz belli değil)

 

16) MATERIAL WEALTH IS NOT REAL WEALTH – (MADDİ ZENGİNLİK GERÇEK ZENGİNLİK DEĞİL)

Material wealth won`t make you a better or happy person.

(Maddi zenginlik size daha iyi veya mutlu biri yapmaya yetmez.)

 

15) DON`T RUN AFTER HAPPINESS-(MUTLULUĞUN PEŞİNDEN KOŞMAYIN)

Your obsession from finding happiness stops you from getting it

(Mutluluğu bulma saplantınız size mutluluktan alıkoyuyor)

 

14) DONATE TIME- (ZAMANINIZI BAĞIŞLAYIN)

Donating money does less than donating time

(Zamanınızı bağışlamak, paranızı bağışlamaktan daha iyidir)

 

13) DON`T LOSE YOURSELF-(KENDİNİZİ KAYBETMEYİN)

You can`t make everyone happy. And if you try, you will lose yourself.

(Herkesi aynı anda mutlu edemezsiniz. Eğer denemeye kalkarsanız, kendinizi kaybedersiniz.)

 

12) DON`T BE A PERFECTIONIST- (MÜKEMMELİYETÇİ OLMAYIN)

You can`t be perfect. And holding yourself to unrealistic standards create suffering

(Mükemmel olamazsınız. Gerçek dışı standartlara uymanız canınızı yakar.)

 

11) BE ANSWERABLE TO YOUR ACTIONS- (EYLEMLERİNİZE CEVAP VEREBİLEN OLUN)

Hold yourself accountable as action speaks louder than words.

(Sorumlu davranın çünkü yaptıklarınız, sözlerinizden fazlasını ifade eder)

 

10) MATERIAL WEALTH DON`T MATTER ON YOUR DEATH BED- (MADDİ ZENGİNLİĞİNİZ ÖLÜM DÖŞEĞİNİZDE ÖNEMSİZ OLACAK)

Your achievements and success won`t matter on your death bed.

(Ölüm döşeğinizdeyken elde ettiğiniz maddi başarıların bir anlam taşımayacak.)

 

9) TALENT NEEDS POLISHING- (YETENEĞİ PARLATMAK GEREKİR)

Your talent means nothing without consistent effort and practice

(Yeteneğiniz, sizin sürekli gayret ve pratiğiniz olmadan hiç bir anlam taşımaz.)

 

8) DON`T LIVE IN THE PAST- (GEÇMİŞTE YAŞAMAYIN)

Now is the only time that matters. Stop wasting it dwelling in the past.

(Önemli olan an sadece ŞİMDİ dir. Geçmişle oyalanıp zamanınızı harcamayın.)

 

7) NOBODY SYMPATHIZE- (KİMSE YAKINLIK DUYMAZ)

Nobody cares how difficult your life is. You are the author of your own story.

(Hayatınızın ne kadar zor olduğu kimsenin umrunda değil. Siz kendi hikayenizin yazarısınız)

 

6) WORDS MATTER- (SÖZCÜKLERİNİZ ÖNEM TAŞIYOR)

Your words are more important than your thoughts.

(Sözcükleriniz düşüncelerinizden daha fazla önem taşıyor)

 

5) INVESTING IN SELF IS NOT SELFISHNESS- (KENDİNİZE YATIRIM YAPMANIZ BENCİLLİK DEĞİL)

Investing in your-self is not selfish. It is the most worthwhile thing you can do.

(Kendinize yatırım yapmanız bencillik değil, yapabileceğiniz en zahmete değer şeydir)

 

4) REACTION MATTERS- (TEPKİLERİNİZ ÖNEMLİ)

It is not what happens. It is how you react matters.

(Olan bitenler önemli değil. Asıl önemli olan verdiğiniz tepkilerdir.)

 

3) PLEASURE IS TEMPORARY- (ZEVK GEÇİCİDİR)

Pleasure is temporary and fleeting. Stop chasing fireworks and start building a constellation

(Keyif ve zevk kısa ve geçicidir. Havai fişekleri izlemek yerine takım yıldız oluşturmaya başlayın.)

 

2) AMBITION NEEDS EXECUTION- (TUTKULARI UYGULAMAK GEREKİR)

Your ambition means nothing without execution

(Uygulamalarınız olmadan tutkularınız anlamsızlaşır.)

 

1)TIME IS PRECIOUS- (ZAMAN DEĞERLİ)

Time is your most valuable asset. Prioritize how you spend it.

(Zaman en değerli varlığınızdır. Kendi önceliklerinize göre harcayın.)

Thank you from the bottom of my heart

 Thank You 1

  • I thank those of you, who LIED to me. You thought me the real power of telling the truth.
  • I thank those of you who LOOKED AT ME WITH NO BELIEF. I owe my actual power to you
  • Thanks also for those who did NOT CARE about me. In fact because of you, I have become courageous.
  • Thanks from the bottom of my heart to those WHO LEFT ME. You did surely lead way to the better and new.
  • I thank for those WHO BETRAYED ME. You made me more careful and be selective.
  • I thank you very much all those who BROKE MY HEART. You helped me to become a more mature man.
  • I thank you all who DESTROYED MY PEACE. You thought me how precious is tranquility.

I thank the most to those, who do accept and love me as I am…

 Thank you 3

 SEVGİ İLE TEŞEKKÜR EDİYORUM…

1)BANA YALAN SÖYLEYEN HERKESE TEŞEKKÜRLER-Bana gerçeklerin gücünü öğrettiniz.

2)BANA İNANMADAN BAKANLARA DA TEŞEKKÜRLER- Kudretimi sizlere borçluyum.

3)BENİ BOŞVERENLERE DE TEŞEKKÜRLER-Cesaret verdiğiniz için.

4)BENİ TERKEDENLERE TEŞEKKÜR EDİYORUM- Yenilere yol açtığınız için.

5)BANA İHANET EDENLERE TEŞEKKÜR EDİYORUM-Dikkatli olmamı sağladınız

6)KALBİMİ KIRANLARA ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM-Olgunlaşmama neden oldunuz

7)HUZURUMU BOZANLARA TEŞEKKÜR EDİYORUM-Bana sükunetin değerini öğrettiniz

EN ÇOK BENİ OLDUĞUM GİBİ KABUL EDİP SEVENLERE TEŞEKKÜRLER EDİYORUM

 

“P..” köyü (in Turkish)

Az çok toplumsal farkındalığı olan biri olsam da konu Uluslararası Bakalorya Diploma Programı gibi öğrenmenin bütüncül olduğu farklı hedefleri olan bir eğitim programını geleneksel bir özel okula uyarlamak söz konusu olduğunda şunun farkına vardım ki ; pedagojik liderlik ve örnek oluşturabilme büyük önem taşıyor.  Çünkü konu bir eğitim programını alıp getirmek değil, küçük ve kararlı adımlarla kurumsal kültürü geliştirmek. Meslek hayatımda ilk IB öğrenci guruplarından birisiyle gerçekleşitrdiğimiz bir köy okulu yenileme çalışmamızdan sözetmek istiyorum buradan.

 Yılın farklı zamanlarında yürüttüğümüz fon oluşturma etkinliklerinden, yani okul içinde kek, börek satarak elde ettiğimiz para, nerdeyse en son çıkan en ileri cep telefonunu satın alacak miktara ulaşmıştı. Gerçekten gereksinim içinde olan bir sağlık ocağı veya okula yardım etmek istiyorduk. Bu tür etkinliklerde, öğrencilerimin destek olacağı yeri bizzat gidip görmesi, gereksinimlerini yerinde tespit etmesine her zaman önem veririm. Bu sayede  o zamanlar bizden destek talep etmiş bir kaç yeri gidip birlikte gördük ve aslında yardıma pek de ihtiyaçları olmadığını yerinde anlamıştık.  Bizim hedeflediğimiz elimizdeki belirli parayla birlikte saptayacağımız bir yerin onarılması, boyanması veya birkaç gerekli ekipmanın alınması idi.

Bu arayışla yolumuz Ankara şehir merkezine yarım saat ya da bir saat uzaklıktaki “P..” adlı küçük bir köye düştü. Epey zamandır onarım görmemiş bir yoldan köye ulaştık ve sorarak okulu bulduk. Köyün okulundaki öğrenci sayısı yüz kişi kadardı, toplam iki öğretmenli ve şubeleri-sınıfları birleştirilmiş, tipik bir köy okulu.  Üç tane sobayla ısınan bu mütevazi ve hayli bakımsız ilköğretim okulundaki köylü çocuklara daha ilk gittiğimiz gün hemen içimiz ısınmıştı. Okulu biz ilk ziyaret ettiğimizde karşımıza çıkan görünürdeki tek öğretmen, Erkan hoca yirmili yaşlarının sonunda, aynı zamanda okulun müdür vekili ve ilk 1-2-3 ‘lerin de sınıf öğretmeniydi. Kendisine niçin geldiğimizi ve ne yapmak istediğimizi kısaca anlattığımızda önce epey şaşırdı sonra çok büyük memnuniyetle karşıladı.

Yardım etmek için aradığımız yeri sonunda bulmuştuk. Yapılacak epey iş vardı. Bu küçük okulun çatısı akıyor, yağmur olukları çürümüş, dersliklerin içine uzun yıllardır hiç el değmemiş, dış cephesinde ise dökülmeler olmuş ve tuğlalar görünüyordu. Sobalar eskimiş bahçedeki iki basketbol potası paslanmıştı.  Elimizdeki olanakları  en verimli şekilde kullanarak burası için harekete geçtik.  Önce yağmur oluklarını yenilettirmek gerekiyordu. Bunun için en çalışkan IB öğrencilerimden birinin babası sevgili Alper bey aynı zamanda Okul Aile Birliğinde olduğu için kendisinden destek istedik. Onun bizi kırmayacağını biliyorduk. Çeşitli inşaat onarım malzemeleri, boya, yağmur borusu, vs.nin öğrenci gelirlerinden karşılanarak hesaplı satın alımı, oralara nakliyesi ve bize destek olacak güvenilir birisini (Vahit usta) sağlamakta bize içtenlikle yardım etti.  

Onarımla ilgili işler çeşitli güçlüklerle ilerlerken ders yılının sonu da gelip geçmişti. Okulun son gününün hemen sonrasındaki hafta sonu, bir gurup istekli, ve gayretli IB öğrencisiyle buluştuk ve bir kez daha “P..” Köyü için yollara koyulduk. Ekip on bir öğrenci, ben dahil iki öğretmen, bir veli (Alper bey) ve bir inşaat ustasından oluşuyordu. Oraya varır varmaz hemen işe koyulduk

Artık hepimizin kimliği, sıfatı, evlerimizdeki rahatı geride kalmıştı. Kimimizin elinde duvarları kazımak için spatula, kiminde iri fırça rulosu, kiminde kir pas içinde taşımaya çalıştığı soba borusu hızla çalışmaya başladık. Duvarlarla birlikte yüzlerimiz, kollarımız ve hatta giysilerimiz de yavaş yavaş aynı renge bürünüyordu.  Bu ekipte hiç birimizin boya badana konularında deneyimli olduğunu sanmıyorum. Hatta gençlerden çoğunun hayatında ilk kez köy ortamı yakından gördüğünü de söylemeliyim..

Gönülbirliğiyle, toz toprak ve boya içinde Haziran sıcağında ve buram buram inek kokuları ve eşek bağırtıları arasında neşeyle ve büyük mutlulukla bu köy ilköğretim okulunun içini dışını tertemiz yaptık.

“P..” köyü, tıpkı bazı kamu hizmetlerinde olduğu gibi cep telefonlarının da kapsama alanı dışında kalıvermiş. Akşam olduğunu hatta karanlığın çökmekte olduğunu bile zor farkettik. Öğrencilerimin anne-babaları ve okuldaki görevliler, bekleyenlerimiz  gün boyu bizlere ulaşamamışlar ve doğal olarak da çok merak etmişler. 

Dönüş yolunda ben gökte parıldayan yıldızları seyrederken artık cep telefonları vızır vızır çalışmaya başlamıştı. Gelirken ki parfüm kokuları, jöleli saçlar, moda giysilerden hiç eser kalmamıştı.

Ve şehir merkezine yaklaşırken öğrencilerimden şaşırtıcı ve samimi soru beni gerçekten mutlu etmişti:  “Sencer hocam, önümüzdeki hafta sonu birlikte tekrar bu köye tekrar gidebilirmiyiz lütfen?”  

 

“P..” Village

 

I had been a more or less socially aware individual. However along with the task of implementing IB Diploma Programme, a whole new and holistic approach to a mono cultural school environment, I figured out that, a lot depends on true role modeling of the pedagogical leader.  The issue in fact is improving the overall institutional culture with small moves. Here I would like to share a village school study that we enthusiastically joined efforts with a group of my students from early IB cohorts.

During the regular meetings with the students, the common tendency of the group was to find out a small rural or poor area regional health care center or a school and financially contribute a particular need of that place which we can afford. This could well be a mere transferring some money to a place that is allegedly in some need. The whole amount of money that we had was just enough to cover to purchase one latest release, popular cell phone only. This was raised from occasional muffin and pastry sales at different times of the year. So the students of this private school coming from families of high standards seemed not so much appreciative with it.  Along with ordinary office work and several other things, I personally wanted them to get into a hands-on learning experience through this project.

Through some connections from the parents we managed to reach a small health care center and even a distant public school. However with our on site visits, obviously did not need anything from our side. We made few more attempts however failed to find the right address in its every meaning.

It was almost the end of the school year, my students were bored already, time was very tight. And I was about to despair. On our way back from another irrelevant visit with student representatives, we almost accidentally come across with an isolated looking tiny village about 40 km away from Ankara city center. The road to “P..” (name of the village) was very bad indeed. We found their elementary school from which we had no prior information or any kind of contact. We simply opened the rusty gate of the little dusty school yard and walked in and immediately surrounded by kids enjoying their brake.

The only teacher to whom the kids immediately took us to was Erkan hoca, was a tall man in his late twenties. He was quite understandably astonished to see us.  It was my students before me, to tell cheerfully why we were there. He then said you are most welcome.  Erkan said that he is the teacher for joined class of grades 1-2 and 3. There must be another teacher to grades 4 and 5, too, but we have never seen her. Erkan hoca said that he is the acting school principal too.

This school had the standards of few decades ago.  It must have been some number of years the last time this modest village school of four rooms ever had a repair and paint. There were three old stoves for heating.  We were relieved since thinking that we have eventually found the right place. There were lots of things to be taken care of.  The roof leaked, the rainspout did not function, classroom walls needed a good repair and paint as well as the exterior of this little building. We needed to make a real good plan with our money which was limited indeed. Later my student group started finding out prices of house painting and relevant materials.  

Some parents were also involved in the following days. It was Alper bey, father of one of the most hard working girls, who was at the board of the parent teachers association who joined the team.  He brought Vahit, a skillful construction worker to take care of the roof and the rainspout.  After he was done, we formed a team of painters just the day first days of the summer holiday. early morning we were in “P..” village. The team consisted of two teachers (one is me), eleven energetic IB students, and one parent Alper bey and Vahit the worker.

There and that day, we had a different role, all our identities, social status, daily used lotions were somewhere else after as soon as we started peeling the classroom walls off  before the paint. Apparently nobody in the team was experienced at all, except for Vahit, thanks to him, that he guided us what exactly to do.    

With the distinct smell of cows, natural fertilizers in the air, loud occasional cries of donkeys and barking dogs in Pecenek was a kind of life time experience to my students and to me as well. This must have been the first village that these students have ever seen that close and live. Few kids from the village helped us and we all enjoyed this lovely interaction.

We hardly realized that, it was already late evening. I later on found out that the parents of the student group was worried, since they were not able to reach any of us from the mobile phones. Like other public services, mobile phones were very poor there too. At the end of the day, on our way back home, none of us had any fancy hair styles or fashionable clothes, we were all so exhausted. I was watching the already shining stars up  in the sky, while we were still in the  countryside. The mobiles were all on by then. Just as were about to enter the big city again, another beautiful moment in my profession to hear such a sincere question – Can we please come together next weekend and visit this village one more time ?